
Küresel salgınlar, ekonomik dalgalanmalar ve hibrit savaşlar gibi zorlukların mevcut düzenin kırılganlığını ortaya koyduğunu vurgulayan Yılmaz, Türkiye’nin gelişmekte olan küresel güvenlik mimarisini şekillendiren kilit bir güç haline geldiğini söyledi.
Yılmaz, Türkiye’nin tecrübesinin, bir ulusun sistemik belirsizlikler karşısında egemenliğini ve direncini küresel düzenden geri çekilerek değil, bu düzene eşit, yenilikçi ve ilkesel temellerde katılarak güçlendirebileceğini gösterdiğini ifade etti.
Türkiye’nin genişleyen teknolojik temeli, dirençli ekonomisi ve bağımsız dış politika vizyonuyla yalnızca bölgesel istikrarı sürdürmede değil, aynı zamanda küresel güvenlik anlayışını şekillendirmede de yapıcı bir rol oynadığını dile getiren Yılmaz, savunma sanayisine özel vurgu yaptı.

“Türkiye, 21. yüzyılın en dikkat çekici sanayi dönüşümlerinden birine imza attı”
Savunma üretimindeki yerlilik oranının yüzde 20’den yüzde 80’in üzerine çıktığını hatırlatan Yılmaz, Türkiye’nin bugün dünyanın en büyük üç İHA üreticisinden biri ve 11’inci en büyük savunma ihracatçısı konumuna ulaştığını söyledi.
2024 yılında dünya genelindeki İHA ihracatının yüzde 65’inin Türkiye tarafından gerçekleştirildiğini belirten Yılmaz, ülkenin savunma ihracatının 7 milyar doları aştığını, kısa sürede 10 milyar dolar eşiğinin geçilmesinin beklendiğini ifade etti.
Yılmaz, Bayraktar TB3, KIZILELMA, KAAN, HÜRJET, ATAK, TCG Anadolu, ATMACA ve GÖKDOĞAN gibi projelerin, hem teknolojik başarıyı hem de stratejik bağımsızlığı simgelediğini vurguladı.
ALTAY Tankı ve “Çelik Kubbe” projesi
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, ilk ALTAY Tankları’nın Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslim edildiğini, bunun Türkiye’nin savunma modernizasyonu açısından tarihi bir dönüm noktası olduğunu söyledi.
Ayrıca Türkiye’nin katmanlı hava savunma sistemi “Çelik Kubbe” projesine değinen Yılmaz, bunun ülkenin gökyüzünü tam kapsamlı koruma altına alma hedefinin sembolü olduğunu belirtti.
Yılmaz, “Türkiye artık izleyen değil, izlenen bir ülke haline gelmiştir. Gelişmiş silah sistemleri, savunma yazılımları ve elektronik harp modülleri üreten bir ülke olarak büyük güçler tarafından yakından takip edilmektedir.” ifadelerini kullandı.
Günümüzün karmaşık güvenlik ortamında Türkiye’nin savunma sanayisinin artık yalnızca ulusal bir kapasite değil, aynı zamanda merkezi bir diplomasi aracı haline geldiğini kaydetti.

Savunma diplomasisiyle büyüyen etki
Yılmaz, Türkiye’nin gelişmiş savunma sistemleri sayesinde arabuluculuk kapasitesini artırdığını belirterek, İngiltere ile yapılan Eurofighter Typhoon anlaşmasını, Pakistan ile MİLGEM korvetlerinin ortak üretimini ve Endonezya ile KAAN savaş uçağı programındaki çok boyutlu iş birliğini örnek gösterdi.
Türkiye’nin Birleşmiş Milletler (BM), NATO ve Avrupa Birliği (AB) misyonlarına aktif katkı sunduğunu vurgulayan Yılmaz, FETÖ, PKK/YPG ve DEAŞ dahil olmak üzere tüm terör örgütleriyle mücadelede kilit bir rol üstlenildiğini söyledi.
Gelişmiş savunma sistemlerinin Türkiye’ye yeni bir diplomatik etki alanı kazandırdığını belirten Yılmaz, bu sayede ülkenin arabuluculuk yapabildiğini, gerilimleri düşürebildiğini ve çatışmadan etkilenen bölgelerin yeniden inşasına katkı sunduğunu dile getirdi.
Rusya-Ukrayna müzakereleri, Karadeniz Tahıl Girişimi, Suriye’nin istikrarı ve Gazze’de adil bir ateşkesin sağlanması gibi örneklerle Türkiye’nin güvenlik ve diplomasiyi birbirini tamamlayan alanlar olarak ele aldığını söyledi.
“Türkiye stratejik özerkliğini daha da derinleştirecek”
Yılmaz, Türkiye’nin teknolojik yenilik, bölgesel istikrar vizyonu ve insani diplomasi yaklaşımıyla küresel savunma paradigmasını şekillendirmede merkezi bir konuma ulaştığını vurguladı.
“Türkiye stratejik özerkliğini derinleştirerek güvenliğini pekiştirecek ve adil, dengeli, dirençli bir uluslararası düzenin inşasına katkı sunmayı sürdürecektir.” ifadeleriyle konuşmasını tamamladı.
